Langland, Chaucer, Shakespeare gibi şairlerle dünya edebiyatının en güzel örneklerini veren İngilizlerin romanı nasıl keşfettiğini öğrenmek ister misiniz? Öyleyse gelin bu ilginç serüvene birlikte bakalım!
İngiliz edebiyatında roman türünün ortaya çıkışı 18. yüzyıla uzanıyor. Süslü olmayan bir dille yazılıyor, sıradan yaşamı konu ediniyor. Biz okurların da başına gelebilecek olaylar anlatıldığı için özellikle 19. yüzyılda daha fazla okura ulaşıp edebiyat türleri arasında en sevilen oluveriyor. Gelişim evresinde türler arasındaki ayrım esneklik kazanmaya başlayınca romanlar çeşitli edebiyat türlerini bir arada içermeye başlıyor. Öyle ki tüm dünyada artan “roman okuma çılgınlığı” bazı çevrelerce yasaklanıyor.
İlk feminist romanlardan Wildfell Konağı Kiracısı, ilk polisiye roman Aytaşı, yeni çağın başlangıcını simgeleyen Casterbridge Başkanı ve modernist bir başyapıt Brideshead’e Son Gidiş…
Sizler için hem bu türün öne çıkan yazarlarını tanıtmak hem de romanın gelişimini bu yazarlar sayesinde takip edebilmek için modern klasiklere varan minik bir liste hazırladık.
İyi okumalar!
Daniel Defoe (1660-1731)
Ticaretten istediği kadar para kazanamadığı için roman yazmaya başlayan Defoe, tehlikelerle dolu yaşamını yazdıklarına yansıtmış. En başarılı romanı Robinson Crusoe, aynı zamanda ilk İngiliz romanı kabul ediliyor. Gazetecilik de yapan Defoe’nun 6 yabancı dili kendi kendine öğrendiği biliniyor.
Jane Austen (1775-1817)
Yarattığı karakterle popüler kültürü hâlâ etkileyen Austen sayesinde roman yazan kadınların sayısı artmıştır. Gerçek hayat koşullarına bağlı kalarak anlattığı romanlarını evinin mutfağında yazdığı tahmin ediliyor. Kitaplarındaki çocuk karakterlerin neredeyse tümü gürültücü ve haylazdır.
Charles Dickens (1812-1870)
Dickens, karakterlerinin renkli ve çok yanlı olmasıyla biliniyor. Romanın daha nitelikli bir tür hâline gelmesini sağlamıştır diyebiliriz. Ayrıca yazdıklarını yüksek sesle okumasıyla meşhur. Wilkie Collins’e göre bu okuma provaları sırasında tüm dinleyiciler onun yüksek enerjisine kendini kaptırırmış.
Anne Brontë (1820-1849)
İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından Anne Brontë’un hüzünlü bir hayat hikâyesi var. Çok genç yaşta, henüz 29 yaşındayken veremden hayatını kaybetmiş. Kısacık yaşamına iki önemli roman sığdırmış yine de. Ölümünden bir yıl önce yayımlanan Wildfell Konağı Kiracısı, o günlerde şok etkisi yaratmış. Romanın baş karakteri Helen’ın bağımsız bir kadın olması sebebiyle yayımlandığı ilk yıl olumsuz tepkiler almış ve ne yazık ki uzun süre yeniden basılamamıştır. Bazı eleştirmenlere göre ilk feminist romanlardan biri olan bu kitap, konusuyla hâlâ güncelliğini koruyor.
George Eliot (1819-1880)
Eliot, romanlarında taşra yaşantısını ve eğitimli olmayan kişileri anlatmasıyla biliniyor. Dönemindeki sayılı kadın romancılardan olmasının yanında bir düşünür olarak da değer görmüş, Latinceden İngilizceye çeviriler yapmış ve felsefeyle ilgilenmiştir.
Wilkie Collins (1824-1889)
Polisiye romanı yaratan yazar Collins, sıkça çıktığı seyahatlerle de ünlü. Kendisinden önce kısa öykü olarak yazılan suç hikâyelerini roman biçiminde ilk defa yazmış, bu yeni tarzın yaygınlaşarak kendine has bir hayran kitlesi edinmesini sağlamıştır. Söz konusu kitap Aytaşı, İngiliz edebiyatının en önemli şair ve eleştirmenlerinden T.S. Eliot’ın büyük beğenisini kazanmıştır. Bu başarıda Collins’in hukuk eğitimi almasının da payı olabilir diye düşünüyoruz.
Thomas Hardy (1840-1928)
Hardy, Victoria çağının son romancısıdır. Babasının mesleğini devam ettirebilmek için bir mimarın yanında çıraklık yapsa da asıl ilgilendiği alan edebiyat olmuş. Onu çağının diğer yazarlarından ayıran en önemli şey “Gerçekçilik, sanat değildir,” düşüncesini savunması. Yine onlardan farklı olarak, neredeyse bütün romanlarının esas konusu aşktır. Casterbridge Başkanı romanı başta olmak üzere eski zamanların tragedyalarına öykünerek dokunaklı bir üslupla yazar ve okurlarına kadere boyun eğmemeleri mesajını verir.
Oscar Wilde (1854-1900)
Wilde “Sanat için sanat,” görüşünü savunmuş, yazdıklarında güzel olanı yüceltmiş ve estetik düşünceyi romana aktarmıştır. Güzelliği hayatın her alanında görmek istediği için hiçbir koşulda lüksten vazgeçmemiş. Dandy akımından ilham alan Wilde, görünüşlerine ve yaşam tarzlarına çok önem veren centilmenlerin en meşhuru sayılır.
Virginia Woolf (1882-1941)
Woolf, roman türünde psikolojik unsurları en sık kullanan yazarlardan biri. İlk romanlarından itibaren bilinç akışı tekniğinden yararlanmış, bununla birlikte akademik çalışmalar da yapmıştır. T.S. Eliot, James Joyce gibi isimlerle dost olduğu bilinir, dönemin moda anlayışının dışındaki bol kıyafetleriyle dikkat çekmiştir. Woolf ayrıca birçok yazısında Bronte kardeşlerin edebiyat tarihindeki önemini okurlara hatırlatmıştır.
Evelyn Waugh (1903-1966)
Evelyn Waugh, eleştirel üslubuyla öne çıkan bir yazar. En tanınmış romanı Brideshead’e Son Gidiş, seçkin yayınlar tarafından “okunması gereken kitaplar” arasında gösteriliyor. Nostaljik, zarif ve daha mutlu günlerin anılarını okuduğumuz bu kitapta, dini baskıların karakterleri ne kadar etkilediğini de görebiliriz. Biz onu incelikli betimlemeleriyle anıyoruz ama Waugh eleştirel üslubunu yakın çevresine de sıkça yöneltir ve zor beğenen biri olmasıyla tanınırmış.
Brideshead’e Son Gidiş, birçok defa ekrana uyarlandı ve prestijli ödüller kazandı. Ancak bunu başka bir yazıda anlatmak istiyoruz.
Sizin bu listede okuduğunuz veya okumayı düşündüğünüz yazarlar hangileri?